21 Şubat 2017 Salı

İlk yazı: Nedir, ne içindir?


Merhabalar,

Bu yazıyı yazarken susamlı çubuk krakerim eşlik ediyor bana. Her ne kadar içeriğindeki palm yağı, amonyum hidrojen karbonat ve disodyum difosfattan hoşlanmasam da yapacak bir şey yok. Az önce badem denedim, ı ıh, kraker kadar kesmedi.

Demek ki neymiş? Kraker bir gebenin en yakın dostuymuş. İnsanın karnında ne olup bittiğini anlayamadığı burulmalar, ekşimeler, bir şeyler olduğunda kimyasallara pek de takılamıyormuş.

Gebe olduğumu öğrendiğimin üçüncü haftasındayım.

Ve planlarımda henüz böyle bir şey için yer açmamıştım. Bir zaman olurdu ama ne zaman olurdu, o yoktu işte.

O kadar çabuk hamile kaldım ki zannedersin, kocamın spermleri rahim duvarında IPHONE'un yeni serisini mağazanın önünde bekleyen tipler olmuş. Pat diye. Resmen alırım aklını dedi bana gelecekteki çocuğum. Seneler sonra o yetişkin olduğunda alacağım rövanş için yazıyorum bunu kenara. Anneler unutmaz!

Öğrendiğim ilk gün şaşkınlıktan dehşete doğru kayan bir ruh halim vardı. Kocamla kavga ettik. Hamile olduğumu söyledikten hemen sonra yüzünde bir gülücük belirecekti ki benim dehşetim onu adamın suratında dondurdu. "Ben böyle hayal etmemiştim." dedi haliyle. Ben de böyle hayal etmemiştim. Daha çok okuyacak, kendimi hazırlayacak, çocuk sahibi olmaktan daha çok önem verdiğim şeyleri tamamlayacak, sırası gelirse -keyfim gelirse- çocuk sahibi olacaktım.

Biliyorum ki bu dünyada, özellikle bu ülkede çocuk sahibi olmak kadınlar için bir prestij meselesi. İstiyorlar, seviyorlar ve hatta bunun için evleniyorlar. İstatistiklerle konuşamam ama kadınlar sevişmekle bebeklemeyi bir tutuyorlarmış gibi sanki. Sevişmenin sonucunda bebek olabilir ve insanlar bazen bunu istemeyebilirler. İstememe hakkı yok sayılıyor genelde. Allah nasip etsinler, kucağına alacağı günü beklemeler, bebesi için kul köle olanlar. Ve sonra hayatlarında önem verdikleri pek çok şeyi unutanlar. Belki de en önemli şey buydu hayatlarında, bilemedim ki.

Çocuk sahibi olmak benim için ilk sırada erişmem gereken şeylerden biri değil. Hatta o sırada yer alıyor mu ondan bile emin değilim. Ama kocam istiyordu. Her ne kadar bana bırakmış olsa da, motivasyonunun nereden geldiğini anlayamadığım bir şekide, şakayla karışık "Çocuk yapalım, cocuk yapalım, çocuk, çocuk, çocuk" demeye başladı. Ben de nasıl bir gaza geldiysem nasıl olsa hemen olmaz deyip ilaç kullanmayı bıraktım. Ve neydi? Pat! Dolayısıyla kendi bencilliğimden ödün vermek istemediğim için hala "Bebeyimi kollarıma almayı sekiz gözle bekliyorum, kalpkalpkalp." diyen hatunlardan değilim. Deneyimlere bakarak doğurduktan sonra bu yazdıklarımı misliyle yalayacağım bence ama şu an buyum. Ve ben şu anı yazıyorum.

Aslında anaç biriyim. Ama insanlara değil, hayvanlara. Yolda kedi köpek göreyim, yaralı kuş göreyim, gözlerim dolar, bakım verme ihtiyacı hissederim, genellikle veririm. Oksitosin patlaması yaşıyorum bence o zamanlar. Ama bebelere karşı öyle değilim. Bebek işte. Agu falan. Kendi bokunu temizleyemiyor, ama ona hizmetin bini bin para. Bir de daha sonra ergenliğe girip de anasını babasını beğenmeyecek bak, daha o günler var.

Annelik kavramı beni her zaman rahatsız etmiştir. Annemi severim, insanın insana yaptığı duygusallığı sevmem. Annelik müessesesi ile "Analar çeker yükü kimsenin bilesi yok" şarkılarıyla tanıştığım için olabilir. Yük falan çekmek istemiyorum, herkes kendi sorumluluğunu alsın bir zahmet! Analık şöyledir, analık böyledir, cennet annelerindir, saçları süpürgedir... Hayır, bu söylemler beni son derece rahatsız ediyor ve anneliğe bakış açımı da olumsuz etkiliyor. Fazla doz bunlar anlatabiliyor muyum? Abartmayalım bence.

Mesela şunu demek istiyorum onlara: Dünyadaki bütün memeliler gibi senin benim de doğurabilme yetim varsa doğuracağım, herkes aynı şekilde yapıyor ve bunu yaptığın için de yücelmiş bir şey olmuyorsun. Tanrıça değilsin aslında, kendin olman yeterli bence.

Velhasıl, ben şu anda sekiz haftalık hamileyim.
Canım çektikçe de buralara bir yerlere yazacağım olanı biteni.

Şaka bir yana, kime ne geliyorsa gelsin sağlıkla...