En son "Hafta hafta hamilelik" yazılarını yazdığımdan bu yana beş hafta geçmiş. Başlarda değişimi keşfetmek daha kolaydı, şimdi ise gebe olmak sanki hayatımın bir parçasıymış gibi hissediyorum. Kendiliğinden kilo almak nasılsa bu da onun gibi bir şey işte. Bacaklarım kalınlaştı, galiba kalçam da kalınlaştı. Pantolon hiç giymiyorum, elbiseler efil efil, hava zaten üçbin derece. Öyle olunca kalça genişlemesini keşfedemiyorum. Kocama sorduğumda kendisi için bir sakıncası olmadığını söylüyor. Uuu beybi. <3
O değil de kendisi benimle birlikte deli kilo aldı. Hatta ben doğru düzgün kilo almadım, ama onun göbeği uçtu gitti.
Ben hamileyken kocam. |
Hamile olmak beni biraz daha uyumlu bir insan yaptı. Sanırım... Hedef haline getirdiğim tek bir insan var, bir iş arkadaşım. Eskiden beridir sevmezdim, iş ahlakı kesinlikle olmayan afedersiniz kaypak bir insan. Devlet memuru olmanın bütün kaymağını yiyen, idarecileri güzelce kafalayan, iş yıkmaktan gocunmayan, hatta iş bilmeyen, bir işi bir milyon kez anlatsan da kazık kafasına sokamayan, emekliliğine gün sayan (daha bi' on yıla yakın zamanı var ama) tipsiz, çirkin, uyuz bir tip. Çıkarcı, bencil. Daha sayarım var ya. Çok sayarım.
Eskiden de takardım, ama bu hamilelikle birlikte kendimi korumaya almakla alakalı mıdır, bilmiyorum, gözüme gözüme giriyor bütün yaptıkları ve yapmadıkları. Ona karşı inanılmaz tahammülsüzüm. Başka da kimseye karşı bir sıkıntım yok.
İş yerinde artık biraz daha rahat tutmaya çalışıyorlar beni. Hem idareciler hem de çalışma arkadaşlarım. Görüşmelerimi üstlenenler var, hoşuma gidiyor ama öte yandan kendimi elden ayaktan düşmüş gibi hissediyorum. Ama iki hafta sonra senelik izne ayrılarak iş yeri meselesini kendim için bir süreliğine kapatıyorum.
Ücretsiz izin konusuna yeni bir değişken dahil oldu. Bizim yakın bir arkadaşımız doğu görevi sebebiyle artık bu ilden ayrılmış olacak. Kızçelerine bakım veren, çok memnun kaldıkları, her durumda yere göğe koyamadıkları bir bakıcı teyzeleri var. Tam benim doğum yapacağım dönemde arkadaşlarımız da tayin gitmiş olacaklar ve bakıcı teyze boşa çıkmış olacak. Düşündük ki eninde sonunda bakıcı desteği almak zorundayız. Hedefim ilk bir seneyi bebekle beraber geçirmekti. Ama şimdi bir sene sonrasına teyzeyi boşta bulma ihtimalimiz olmayacak büyük ihtimalle. Kaçırmayı göze alabilir miyim, bilemiyorum. Güvenilir birini bulmak çok zor.
Eskiden nasıl beklentilerim vardı; bebeğe bakacak kişinin kalifiye olması yönünde nasıl araştırmalar yapacaktım, dolu kriterim vardı, mıymıymıy bir sürü şey düşünüyordum. Ama şimdi pek çok şeyden kısmak zorunda olduğumu, beklentilerimin gerçekle asla uyuşmadığını görüyorum. Aslında bu canımı çok yakıyor, ama deşmiyorum. Bunu yaparsam eminim ki çok üzüleceğim, çok yıpranacağım.
Bakıcı teyze deyince de hep aklıma şu hikaye gelir:
"tek kelime fransızca bilmediğim halde iş için gittiğim fransa'da, iş yerinin fransa'da yaşayan türk ortağı ve ben, işini yaptığımız firmanın sahibi tarafından yemeğe davet edildik. ertesi sabah erkenden dönecek olmam ve sıfır fransızca nedeniyle pek sıcak bakmamama rağmen, türk ortağın ''bu şekilde bir jesti reddetmen yanlış anlaşılır'' uyarısı ile adamın evine gitmek zorunda kaldım. ev lüks bir semtte ve gayet güzel bir bahçesi olmasına rağmen oldukça sade döşenmiş bir evdi. fransızların meşhur, yemekten önce şarabı, yemek şarabı, yemek sonrası şarabı üçlüsüne takılıp, ara sıra hem onların hem de benim pek iyi olmayan ingilizcemizle iletişim kurmaya çalıştık.
koltuklara geçip konyak-kahve ikilisinin tadını çıkarırken, salona 4-5 yaşlarında bir çocuk girdi. sarışın mavi gözlü, annesinin kopyası sevimli bir çocuktu. aile orada olmasını istemiyorduı. ''piyer hemen odana '' gibi çocuklar duymasın vari cümleler kurduklarını tahmin edebiliyordum. ''oh mami no'' ,''pağlevisyon, televizyon'' gibi cümlelere, ailesinin, ^noğğ piyeğ televizyon zamanı değil şimdi'' diye yanıt verdi *.
neyse bu sevimli çocuk, beni fark etti ve; ''mami bu amca kies?'' diye sorarak yanıma seğirtti. aile tedirgin oldu ama ben hemen onunla oynamaya başladım. bebe ile gayet iyi anlaştık. hatta ben koltuktan yere indim bebenin arabaları ile oynuyorum. arabasını koltuktan aşağı sallayıp yere çakılması temalı, salak çocuk oyunlarından birini oynarken, araba yere çakıldığında çocuk ''hobereyyy'' gibi bir ünlem çıkardı. ben şaşırmama rağmen belki de evrensel bir 'hobarey' vardır diye çok takılmadım.
biraz sonra çocuğa dikkatli bakınca yüzündeki kırmızılıkları fark ettim. kızamık mızamık endişesi ile aileden kimse yokken patrona ''ne olmuş bu çocuğun yüzüne kırmızı kırmızı ?'' diye sordum. ve hayatımın en dumur cevabını aldım.
aynen şu şekilde; ''zuccuk yediydim gabarcık oldum''..
cevabı patron değil çocuk vermişti. o kadar şarap, 1 haftadır yaşadığım iletişim kaosu, bir anda beyin amcıklaması geçirtti bana dona kaldım. patron halimi görünce gülme krize girip konyağı burnundan çıkardı. meğer çocuğun yaklaşık 3 aylıktan bu yana yozgatlı bir üniversite öğrencisi bakıcısı varmış. kız üniversite okumasına rağmen türkçesi ailesinin türkçesi gibi kalmış. geçen haftada türkiye'den gelen sucukları bebeye yedirince, bebe baharattan alerji olmuş..
sarışın mavi gözlü fransız çocuğu piyer, enşante, ekute, pağlevisyon derken ''zuccuk yediydim gabarcık oldum'' dedi ya. nesine yorum yapacaksın."
Bizim teyze de Denizlili. Kesin şive vardır, biz de bir sene sonrasında benzer ünlemlerin ne anlama geldiğini yöresel sözlüklerden araştırmaya başlarız herhalde.
İçim çok rahat değil, oh be dediğim bir şey olmadı bu ama yine de "Eeeeh." diyebiliyorum.
***
Bir süredir kesi meselem var gündemde. Bahçe kedilerimden birinin gözüne ağaç dalı saplandı. Dört gün boyunca kedinin gözü tek gündemim oldu. Nasıl üzülüyorum, gebericem üzüntüden, dalı çıkartamıyorum, çıkartsam gözü zarar görecek mi onu da bilmiyorum. Her gün veteriner hekime gidip ağlanıyoruz, ne bok yiycez, çıkmıyo bu diye. En sonunda geçen cuma bana bir tavşan kafesi verdi. Kedi taşıma çantasını da denedik ama sokamadık. Pis inatçı, yakalamaya çalıştığımızı anlayınca kaçtı gitti. Karton kutu denedik, onu da beceremedik. En sonunda tavşan kafesi ve bir adet asker çocuk aracılığı ile "Yavrucum sen nerelerdeydin ki!!" nidaları eşliğinde kediyi kafese attık, doğru veterinere. Gözünden dal çıktı, nasıl büyük şans, gözüne bir şey olmamış. Mutluluğumu tarif edemem, yakın zamanda hiç böyle bir gönül rahatlığı, böyle bir mutluluk hali yaşamamıştım ben.
tipitip oğlum buna benzer bir şey işte. |
***
Bu geçen zaman içinde en büyük hedefim sürücü belgesi alabilmekti. Nisan ayından beri hayatımda olan sürücü kursu ve direksiyon dersleriyle 22 temmuz itibari ile vedalaştım. Şaşırtıcı bir şekilde ilk seferde belgeyi hak ettim; şakalaşmalar ve biraz tırsaklık ile parkuru tamamlayıp hayırlı olsunlar eşliğinde bu göreve de tik atmış oldum. Hayatımdaki en büyük sınav desem yalan olmaz. O kadar uzun zamandır ertelediğim, yapamam dediğim, teşvik görmediğim için önemli de görmediğim bir şeydi ki bu; tek seferde olunca "Ay yaptım mı, vallaha mı?" diye sevgi kelebeği oldum. Buradan sınav esnasında bana kolaylık sağlayan komisyon üyelerine ve Kastamonu'da ikamet eden dayıoğluna selamlarımı gönderiyorum.
***
Çok yoruluyorum ve gün içinde çok uykum geliyor. Öğle arasında başlayıp mesai bitene dek uyuyabilirim. Tek bir koltuğun üzerinde hem de, özel bir yere ihtiyaç duymadan, çevremdeki gürültüye aldırmadan. Başımı bir yere yaslamam yeterli.
Bu ara zaten herkesin dilinde; "Ay canııııoomm, bol bol uyu, sonra çok arayacaksın." Bu konu hakkında yazmış, konuşmuş, ünlü düşünür bılogır analarının da bir milyon kez dile getirdiği gibi: uyku depolanmıyor anacıııımm. Keşşge olsa dediğinden, on kilo alır koyardım kenara, vallaha!
***
Ayıp olcak ama, genelde hamile kadınların cinsel istekleri ikinci üç aylık dönemde tavan yapar derler. Ay bu ara bana bi' haller geldi. :D Geriden mi geliyorum, nedir anlamadım. Geçen kocama isyan ettim, "Hep ben mi başlatıcam, azcık da sen bi' hareketlen." dedim. "Ne bileyim oram ağrıyo, buram ağrıyo, elleme, acıyor dedin, ben de n'apçağımı şaşırdım." dedi. Geçti balım o devreler, sen gel hele gel :D
***
Dün gene hunharca vişne ayıkladık. Parmak uçlarım incecik oldu ama çekirdek savaşını biz kazandık. Ev bildiğin olay yeri inceleme gibi. Kan revan içinde. Bugün de vişne likörü yapacağım, kışa hazırlık deyince illa aklımıza domates salçası gelmesin, değil mi?
***
Bebek ve hamilelikle ilgili yazacak bir şeyim yok yine. Kıpır kıpır, sürekli sarsılıyorum, her şey yolunda dedi doktor, sorun yok, sıkıntı yok, uyumama izin veriyor, gece bir milyon kez çişe kalkmıyorum, hala ayak parmaklarıma oje sürebiliyorum, kendi işimi kendim görebiliyorum. İyi gidiyoruz yani.
Çevremdeki motive edici arkadaşlar hamileliği rahat geçen gebenin lohusalığı da rahat geçermiş diye beni rahatlatmaya çalışıyorlar. Açıkçası eskisi gibi korkum da yok. Galiba gerçekten artık su akar yolunu bulur kafasındayım.
Biraz öğle uykusu molası.
Ve bu yaz için gördüğüm en güzel monte fotoğraf. Yiriiinnn...
onedio.com |