13 Nisan 2017 Perşembe

Biz hayata nereden bakıyoruz?


Dünden yola çıkarak aslında benzer bir konuyu devam ettirmiş olacağım. Doğmamış çocuğa don biçmekse eğer biçtim, diktim, giydirdim bile.

Şu anda müzik listemde tesadüfen Feridun Düzağaç'ın Boş Ders Şarkısı çalmaya başladı. Lise- üniversiteye başlangıç sırasında muhtemelen keyifle dinlemiş ve isyan etmiştim. Çünkü sistemden memnun değildim, hayatımın merkezinde ders çalışmak vardı, eğlenceli değildi, hatta babamın meşhur bir sözü var, benim ve yazlıktaki arkadaşlarımın beyin donması yaşamamıza neden olmuştur: "Bakın çocuklar, bu sene ölün(?!), bu yıl ölü seneniz olsun, seneye ne istiyorsanız yaparsınız." -Yapamadılar-


Hatta bir arkadaşım "Ama benim sınava daha iki yılım var." demişti. "O zaman sen iki sene öl." diye cevap vermişti Hitler babam.


Neyse, konumuz babam değil.

Şimdi daha farklı bir algıyla dinliyorum aynı şarkıyı. Diyor ki, "Hangi deniz nereye dökülüyor, bana ne?"  Peki, tamam, sınavlara karşıyız da, ulen cahil, önce deniz mi bir yere dökülüyor demek lazım, hadi bunu geçtim,peki bunu bilmek istememe ve bilginin değersizleştirilmesi hali ne olacak? Ne bileyim, bu yaşımdaki ben olarak sevmedim bu yaklaşımı.

Ders gibi değil, hayatın parçası olarak görmek gerekli değil mi alınan eğitimi? Fizikten neden nefret ettik? Biyolojiden neden uzaklaştık bu kadar, incelediğimiz bir anlamda kendimizken... Edebiyat ezberden ibaret görüldü, Namık Kemal'i öğrendik, ama sindiremedik. Tarih, düşmanların denize döküldüğü, savaşların, kılıçların ve kahramanlık destanlarının aktarıldığı, milli duygularımızı kabartıp kabartıp içini doldurmadan sonrasında foş diye söndüren bir hal aldı. Nitekim, günümüzde de bunun sonuçlarını yaşıyor, bunun acısıyla boğuşuyoruz. Öğrenilmedi, içselleştirilmedi. Hala Kıbrıs adasının Yozgat'a komşu olduğunu sanan insanlar var, sonra da çıkıp hangi deniz nereye dökülüyormuş da bana neymiş... Hadi ya!

Bilim kıymetlidir. Okulların bir amacı da bilimi işlevsel hale getirmektir. Bilim küçümsendikçe, uyduruk notlara, ezbere indirgendikçe yetiştirdiğimiz çocuklardan bir bok olmaz, kabul edelim. Bilim; edebiyatın, sanatın, sporun, hayatta kalmanın içinde yer alır. Şu anda yaşamakta, hayatta kalmakta zorlanıyoruz ya, bunun en temel nedeninin bilgiyi küçümsemek olduğunu düşünüyorum.

Beslemek, büyütmek, bakım vermek, sevmek çok önemli. Bebek doğduktan sonra uzunca bir süre başka bir şeye ihtiyaç duymuyor olabilir. Ama beni daha çok sonraki adımlar heyecanlandırıyor. Bir çocuğun eleştiren, neden diyen, soran, okuyan, bilmeye önem veren savaşçı ruhlu olmasına olanak sağlamanın da eş derecede önem taşıdığını düşünüyorum.

Okullarımız ve Feridun Düzağaç başka düşünüyor olabilir ama, ben hangi nehir nereye dökülür, hangi formül o bileşeni oluşturmuştur bilgisine çok önem veriyorum. Ezberine değil ama, bilgisine.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder