Çok özür dilerim ama "Cınım kızoşum/oğluşum, anneciğinin neler yaşadığını bilsen... Seni haber aldığımızda ni kıdır dı mutlu olmuştuk... Hayaller kurmuştuk... Babişkon da şöyleydi böyleydi..." yazıp da ortalığı erimiş şekere bulayamayacağım.
işediği aparatta çift çizgiyi görünce dünyası karışan potansiyel anne |
Hayır, ben romantik bir insan değilim. Hayır, baban da değil. Ve hayır, hamilelik de romantik bir şey değil.
Tamam hatunlar, bebeklemek her şeyden önce geliyor, yavruşlarınızı dünyanın en birinci harikası sayıyorsunuz, her şey onunla güzel oldu, çatlak memeleriniz, uykusuz gözleriniz, yarı fonksiyonel çalışan zihniniz falan umrunuzda değil. Evet... Evet ama ben bu dilden çok sıkılıyorum ya. Yemin ediyorum Romeo & Juliet'in içine at beni, in aşağı tut beni gibi bir şey. Fenalıklar geliyor.
Ha, nereden delleniyorum. Bloglara bakıyorum. Aman yarebbiiii, herkeşler sultan, herkeşler şehzade. Herkesin oğlan paşa, herkesin kızçe piremses. Bu kadar yoğun duygulanım nasıl yaşanıyor, anlamıyo-. Anlıyorum aslında. Muhteşem instagram analıkları bunlar değil mi? Nasıl da kilo verdim, nasıl da bebemi giydirdim, nasıl da yedirdim, nasıl da sevimliyiz bak, gece boyu uyumadım ama emrine amadeyim bebeyim... Bi' gidin allah aşkına yaa...
Kusmuklu sümüklü falan... |
Yapma bebeğin bakışları bile tehditkar, "Sülalenizi seveceğim" ("Getirin ipek urganı") diyor. |
İşte özsaygı dediğin böyle bir şey olmalı! İn babasıııı, gelldiii... |
Sinirlendim saçma sapan bir şekilde.
Hayır bir de, işin davranışsal yönünü düşünebiliyor musunuz? Sizin evinizde paşa olan ve piremses olan yerden bitmeler dünyaya açıldıkları zaman da aynı abartılı ilgiyi, özeni ve kayırmacılığı çevrelerinden de görmek istiyorlar. Ondan sonra psikologlara koşuyorsunuz benim çocuk kakasını tuttu, çişini yatağa yaptı, kreşe direndi, öğretmenine tükürdü, tırnaklarını yedi, saçını kemirdi, parmağını emdi falan filan diye. * Bunun büyük sorumlusu davranış kalıpları. Hayatı normal olarak göstermediğiniz çocuklardan onu normal olarak algılamasını da bekleyemezsiniz. Eyyy, analar! Çocuğunuz bir prens ya da prenses değil, kraliyetlerde yaşamıyoruz ki, yaşasaydık da çoğumuz halk tebaası olacaktık. Kapiş? Bir de bu algının gelecekte eş seçimi motivasyonuna olan etkisi var ki bir Azmi Varan dinleyince "Aaaaeeee" diye bir aydınlanma yaşamamak mümkün değil.
Çocuğum,
Ben de insanım. Ve duygu denilen, bir takım kimyasalların salgılanmasıyla birlikte hayatımıza şekil veren, yaşama şeklimizi belirleyen şeyler ile yaşıyorum. Dolayısıyla, sana, bana, elaleme; en yakınımdan en uzağıma her türlü şekillenebilir bu durum. Ve inan, romantik gebe analarına bakma sen, gebelik kafası diye bir şey var. Ve öyle bir dalgalanmaya neden oluyor ki, yaşasan aklın şaşardı.
Sen spontandın. Ve spontanlığın gerektirdiği gibi, seni kendi başa çıkabildiğimiz şekilde karşıladık, karşılamaya çalışıyoruz.
Bu anne babadan vıcık vıcık bir çocuk çıkmaz diye düşünüyorum. Günün birinde sorarsan eğer gebelik falan nasıldı diye (Bence bana değil de babana sor o daha güzel anlatır), kusura bakma ama mizah içinde "Valla bok gibi bir şey." diye cevap vereceğim sana.
Benim için gebelik tanımı |
Vallahi senle alakalı değil. Bize gelişi böyle!
* Taşlama yaparken anlatımı abarttım. Asla ama asla çocukların bahsettiğim davranış sorunlarını küçük görmüyor, aksine son derece önemsiyorum. Bizler taş üstüne taş koyar gibi büyüyoruz. Anılarımız, yaşantılarımız, deneyimlerimiz, ilişkilerimiz, iyi kötü her şey bizim şimdi olduğumuz kişi olmamıza neden oluyor. Bu, doğumdan hatta araştırmalara göre doğum öncesinden itibaren bizi biz yapan her şeyi kapsıyor. Aslında isyan etme sebebim de bir anlamda bu. Çocuklarımızı yetiştirirken ek sıfatlar kullanmamıza gerek yok. Çocuk sıfatı yeterince iyi ve nitelikli zaten. Nasıl ki aşırı tatlı yemek bünyeye zararlıysa davranışlarda da aşırıya kaçmak zararlı. Kararında olalım. Bak o zaman dünya daha güzel olacak, söz. ( Buraam burammm sosyal mesaj verme çabası.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder